Saç Sağlığı

SAÇ DÖKÜLMESİ

Dökülme Tipleri

NORMAL SAÇ DÖKÜLMESİ

Doğal olarak,saçlar bir ağaç gibidir. Yılın her mevsimi dökülür ve her mevsimi tekrardan çıkarlar. bütün saçlar yaşam döngüsünün sonunda döküldüklerinden, saç dökülmesi herkeste bir ölçüye kadar normal sayılabilir.

Dinlenme evresinde saçın, köküyle olan bağlantısı gevşer ve saç soğanı cilt yüzeyine doğru ilerler. Zaman içinde olağan saç hareketleri, yıkama ve fırçalama vs.`nin etkisiyle saç kökü daha da gevşer. Bu sürecin sonunda saç teli düşer. Bu şekilde her gün 100-150 arası saç teli dökülür ve 100-150 arası yeni saç çıkar. Çıkış ve dökülüş arasındaki oranın değiştiği anda kelliklerde oluşmaya başlar.Yeni doğan bebeklerin ilk birkaç gününde görülen ani saç dökülmesi veya hamile bir kadında doğumun hemen ertesinde görülen yaygın saç dökülmesi de normal saç dökülmesidir.

KİŞİYE BAĞLI SAÇ DÖKÜLMESİ

Kişilerin psikolojik veya organik rahatsızlıkları sonucu genel veya lokal olarak saç kayıplarını kapsar. Bu rahatsızlık uzun süreler sürebileceği gibi kısa bir sürede de gelişebilir. bunların bir kısmı etki eden faktörler ortadan kaldırıldığında geriye dönebilmekte ama büyük bir çoğunluğunda ise kalıcı olarak kalmaktadır.

ANDROGENETİK (ERKEK TİPİ) SAÇ DÖKÜLMESİ

Androgenetik saç dökülmesi tüm dünyada erkek ve kadınlarda en sık görülen saç dökülmesi tipidir. Androjenik saç dökülmesi veya kellik, ya da erkek tipi saç dökülmesi olarak da adlandırılır.

Çok eski tarihi belgelerden de anlaşıldığı üzere, androgenetik saç dökülmesi tarih boyunca insanoğlu için bir sorun olagelmiştir. Üstelik evrimsel kanıtlar androgenetik saç dökülmesinin insan ırkının tarihinden de eski bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır; zira evrimsel olarak insana en yakın canlılar olan orangutan ve gorillerde de androgenetik saç dökülmesine rastlanmaktadır.

Eski Yunanlı bilim adamları erkek tipi saç dökülmesinin yalnızca ergenlikten sonra görüldüğünü gözlemlemişlerdir. Yine, ergenlikten önce gerçekleştirilen kısırlaştırmanın kelliği önlediğini, ergenlikten sonra yapılan kısırlaştırmanın ise saç dökülmesini durduramadığını tespit etmişlerdir. Bunun nedeni saç köklerinin bir kez dahi olsa androjenlere maruz kaldıktan sonra androjene karşı duyarlı hale gelmeleridir, ki bundan sonra androgenetik saç dökülmesini engellemek mümkün olmamaktadır.

Uzun yıllar boyunca androgenetik saç dökülmesinin cinsel gelişimle bağlantılı, ırsi bir sistemik hastalık olduğu düşünülmüştür. Ne var ki "modern" tıbbın bu inanışı yüzyıllar önce Eski Yunanlı bilim adamları tarafından yapılan, ergenliğe ulaşan herkesin, aile hikayesi ne olursa olsun kel kalabileceği şeklindeki tespitleriyle çelişmekteydi. Nihayet günümüzde, genetik bilimindeki gelişmeler ve erkeklik hormonların kimyası hakkındaki bilgilerin artması sayesinde androgenetik saç dökülmesinin temelinde erkeklik hormonlarının genetik olarak hassas kişiler üzerinde yaptığı etkilerin olduğu çok net olarak bilinmektedir."Erkek tipi saç dökülmesi" olarak adlandırılsa da, androgenetik saç dökülmesi kadınları da etkileyebilir ve bu, kadınlarda da en sık görülen saç dökülmesi tiplerindendir.

ALOPESİ AREATA

Saç kıran olarak da bilinen alopesi areata en çok her iki cinsten genç ve orta yaşlı erişkinlerde görülür. Çoğu vaka kendiliğinden iyileşir; yani gelip geçicidir ve özel bir tedavi gerektirmez. Bu hastalığın nedeni tam olarak bilinmese de, bu saç dökülmesinden, yalnızca saçları etkileyen bir otoimmün süreç sorumlu tutulmaktadır. Hastalarda genellikle madeni para büyüklüğünde, yani 2.5 santimetre çapında bir veya daha fazla dairesel alanda saç dökülmesi görülür bazen de alopesi totale denilen tüm saç kaybına yol açar. Son zamanlarda bütün bunların altında psikolojik kökene bağlı etmenlerin olduğu düşünülmektedir.

ANAJEN EFFLUVİUM

Anajen Effluvium radyasyona veya bazı kimyasal maddelere maruziyet sonrası meydana gelen ani saç dökülmesine verilen addır.Bu tip saç dökülmesi en çok kanser hastalarına uygulanan kemoterapi veya radyoterapilerden sonra görülmektedir. Bu vakalarda saç kökleri dinlenme evrelerini atlar ve maruziyeti takiben 1-3 hafta içinde ani saç dökülmesi meydana gelir. Kemoterapinin neden olduğu Anajen Effluvium çoğunlukla geri dönüşümlüdür, oysa sebebin radyoterapi olduğu saç dökülmesi vakalarında geri dönüşüm çok nadirdir.

TELOJEN EFFLUVİUM

Bu tip saç dökülmesi, bazı stres olaylarını takiben meydana gelir. Ani ve şiddetli stres dökülen saçların sayısında artışa neden olmaktadır.Saç dökülmesine neden olan stresin kaynağı doğum yapmak, hamileliği sona erdirmek, doğum kontrol hapları kullanmaya başlamak veya son vermek, menopoz öncesi dönem, diyet ilaçları, bazı duygusal sorunlar vs. olabilir.Bu olaylar saçın dinlenme evresinde geçirdiği süreyi kısaltır ve bu evreyi takiben çok sayıda saç dökülür.

YARA NEDENLİ SAÇ DÖKÜLMESİ

Bir deri bölgesinde hasara neden olan fiziksel veya kimyasal travmalar saç köklerinin iltihaplanmasına bağlı olarak o bölgedeki saçların da dökülmesine neden olur. Saç köklerine hasar veren bazı saç hastalıkları da mevcuttur. Bunlar yıkıcı deri tümörleri, granülomlar, sistemik lupus eritematosus, skleroderma, kıl kökü liken planusu, saç kökünün ciddi bakteriyel, viral ve mantar enfeksiyonları (folikülit) gibi hastalıklardır.

Erkeklerde Saç Dökülmesi

1. GENETİK FAKTÖRLER

Androgenetik saç dökülmesi kişinin kromozomlarında belli bir genetik kodun olmasına bağlıdır. Bir veya daha fazla gen üzerinde taşınan bu kod anne veya babadan kalıtılabilir.

Toplumda kellik anne tarafından aktarılan bir genin erkek çocuklarda tanımlanmasıyla ortaya çıktığı şeklinde yaygın bir inanış vardır. Androgenetik saç dökülmesi olan hastaların kromozomlarının genetik incelemesi bu inanışın iki bakımdan yanlış olduğunu ortaya koymuştur: Öncelikle, androgenetik saç dökülmesi otozomal dominant olarak kalıtılmaktadır, yani sorumlu gen(ler) anneden veya babadan gelebilmektedir. İkinci olarak, bu genetik kod hem erkeklerde, hem de kadınlarda tanımlanabilmekte, dolayısıyla hem kız, hem de çocuklar ileride bu tip saç dökülmesine maruz kalabilmektedir.

Üzerinde ısrarla durulması gereken bir nokta da sorumlu gen(ler)i taşıyan herkeste androgenetik saç dökülmesinin gerçekleşmeyeceğidir. Bir genin aktif olabilmesi için kişinin vücudunda "tanımlanması" gerekir. Belli bir genin tanımlanması ise hormonlar, yaş, stres düzeyi vs. gibi pek çok faktöre bağlıdır. Dolayısıyla eğer bir kişinin saçı dökülmüyorsa bunun iki sebebi olabilir: Ya o kişi saç dökülmesinden sorumlu gene sahip değildir, yahut var olan gen tanımlanmamıştır.

Androgenetik saç dökülmesinden tek başına sorumlu olan gen veya gen kümesi henüz keşfedilememiştir. Fakat bilim adamları bu gen(ler)in erkeklik hormonlarının, 5-alfa redüktaz enziminin ve saç köklerindeki androjen reseptörlerinin sentezinde etkili olduğundan şüphe duymamaktadırlar. Bunlar erkek tipi saç dökülmesinde rol oynadığı bilinen üç ana faktördür. 5-Alfa redüktaz enzimi bir erkeklik hormonu olan testosteronu daha aktif bir formu olan dihidrotestosterona (DHT) çevirir. DHT de saç köklerindeki androjen reseptörlerine bağlanarak etkisini gösterir.

Genetik mühendisliği ve tıbbi genetikteki gelişmeler sayesinde erkek tipi saç dökülmesinden sorumlu olan gen(ler) fazla uzak olmayan bir gelecekte bulunacaktır. Bu buluş bize sadece androgenetik saç dökülmesini tedavi etme imkanı değil, aynı zamanda bunun ileride ortaya çıkma riskini yeni doğan bir bebekte bile tespit etme olanağı verecektir.

2. HORMONAL ETKİLER

Androgenetik saç dökülmesinin oluşum mekanizmalarında rol oynayan hormonlar androjenler olarak da adlandırılan erkeklik hormonlarıdır. "Androjenler nasıl kellik yapar?" sorusunun cevabını vermek çok da kolay değildir. Androjenler pek çok yaşamsal mekanizma üzerinde önemli etkilere sahiptirler. Etkilerini diğer hormonlar gibi hücre zarı üzerindeki veya hücre içindeki reseptörlere bağlanarak gerçekleştirirler. Bir saç kökünü farklı türden androjenler etkileyebilir ve vücudun farklı bölgelerindeki saç kökleri aynı androjene farklı cevaplar verebilir. Örneğin, koltuk altındaki kılların büyümesini sağlayan androjenler, kafa derisindeki saçların dökülmesine neden olmaktadır.

Saç dökülmesi sürecinde iki tip androjen rol oynar. Bunlar testosteron ve dihidrotestosterondur (DHT). Dihidrotestosteron adından da anlaşılacağı üzere bir testosteron türevidir. 5-Alfa redüktaz enziminin görevi göreceli olarak inaktif olan testosteronu, daha aktif bir formu olan dihidrotestosterona çevirmektir. DHT saç kökleri üzerindeki her tip androjen reseptörüne kolaylıkla bağlanıp kuvvetli etkisini gösterebilir. Testosteronun da saç kökleri üzerinde etkisi vardır, fakat bu DHT`ninkinden çok daha zayıf bir etkidir. Dolayısıyla saç köklerinin içinde ve çevresinde, özellikle dermal papillada çok sayıda bulunan 5-alfa redüktazın androgenetik saç dökülmesi sürecinin anahtar enzimi olduğu söylenebilir.

Bu iki hormonun saç köklerindeki reseptörleriyle etkileşmeleri kafa derisini kaplayan saçlarda bir takım değişimlere neden olur. Zaman içinde terminal saçların büyüme (anajen) evreleri kısalır. Katajen (ara) ve telojen (dinlenme) evrelerinin sürelerinde bir değişiklik olmadığından, sonuç olarak dinlenme dönemindeki saç köklerinin sayısı ve oranı artar. Katajen ve telojen dönemindeki köklerin normalde %10 olan oranı %20`ye çıkar. Daha fazla saçın dinlenme döneminde olması da, daha fazlasının dökülmesi sonucunu doğurur. Etkilenen saç kökleri kısalır ve incelir. Bunun sonucu olarak buralardan daha ince, kısa ve zayıf saçlar çıkar.

Her erkek ve kadında androjen hormonları ve bunların reseptörleri mevcut olduğu halde niçin herkeste saç dökülmesi görülmediği sorulabilir. Bu sorunun gerçekten tatmin edici bir cevabı yoktur. Yine de bazı fikirler öne sürülmektedir ve bunların başlıcalarına aşağıda kısaca değinilmektedir:

Androgenetik saç dökülmesi olan kişilerin saç köklerindeki androjen reseptörlerinin sayısı normalden fazladır. Bunun sonucu olarak kanlarındaki androjen düzeyi normal olmasına rağmen, androjenler bu kişilerin saç folikülleri üzerinde daha belirgin bir etki yaratmaktadırlar.

Saçı dökülen kişilerin saç köklerindeki androjen reseptörleri normalden daha hassastır. Bu da kanda normal düzeyde bulunan androjenlerin saç köklerini daha fazla etkilemesine neden olmaktadır.

Saçların döküldüğü bölgelerde 5-alfa redüktaz enziminin aktivitesi daha yüksektir. Dolayısıyla buralarda daha fazla testosteron dihidrotestosterona çevrilmektedir. DHT`nin testosterona oranı ne kadar büyük olursa saç dökülmesi de o kadar hızlı olur.

3. YAŞAM KALİTESİ VE YAŞLANMA

Kişilerin Normal uyku düzeneği ve beslenme dengesinden çalışma ve yaşam sıtandartlarını sürdürmesi sonucu vücudun kendini yenileme yeteneğini kaybederek normalden çok daha düşkün ve yıpranmış bir hale gelmesi ile oluşur. Yaş ise bunu tetikler

4- DERİ HASTALIKLARI

Mantar ve yağ salınım rahatsızlıklarının tamamında saç dökülmesi görülebilir.

5-İLAÇ KULLANMAYA BAĞLI DÖKÜLMELER

Kemoterapik ilaçların ve troit gibi hormon replesman ilaçlara bağlı dökülmeler olur

6-DAHİLİ HASTALIKLAR

Kanser gibi sistemik etkileri olan hastalıklar sonrasında saç dökülmesi görülebilir.

7-TRAVMALAR

Yanıklar, fiziksel yaralanmalara,radyasyona maruz kalan kişilerde saç dökülmesi olabilir.

Neden? Suçlu Genler!..Erkek tipi saç dökülmesi genellikle kalıtımsaldır ve birçok erkek için gerçek bir endişe kaynağıdır.Erkek bu özelliği annesinin ve babasının soy ağacındaki bireylerden alır. Eğer genetik olarak saçınızı kaybetmeye programlandıysanız ve saç kaybınız için hiçbir şey yapamıyorsanız uzun dönemde saçınızı koruma şansınız çok azdır.Erkek tipi saç dökülmesi normal saç döngüsünün dışında bir durumdur. Androgenetik alopesi, adından da anlaşılacağı üzere genetik nedene bağlıdır.

DHT: "Kötü" Testosteron:

DHT vücuttaki pek çok erkeklik hormonundan biridir. DHT bir erkeğin yaşamının erken dönemindeki gelişim aşamalarında önemlidir; ancak, erkekler yaşlandıkça saç dökülmesinin nedeni haline gelmeye baslar. DHT saç folikülünü gözle görülebilir saç üretemeyecek şekilde küçültür.DHT erkek tipi saç dökülmesinde önemli bir rol oynar. DHT `nin Oluşumu DHT`nin saç folikülüne etkisi erkek tipi saç dökülmesi DHT (dihidrotestosteron)`un kil foliküllerine olan aktivitesinden kaynaklanmaktadır.

İnsan saçı normalde büyüme, dökülme ve yeniden büyümeyi içeren bir döngüyü izler. Ancak artmış DHT düzeylerinin büyüme evresinin kısalmasına ve saçın dökülmesi için gereken sürenin kısalmasına katkıda bulunduğu düşünülmektedir, . Bu durum saçların cılızlaşmalarına yol açar.DHT`nin katkısının olduğu durumlar;

Saçın büyüme evresinin kısalması

Saç foliküllerinin ilerleyen minyatürizasyanu

Terminal saç sayısında azalma

DHT`yi Baskılamak Artık Mümkün.DHT miktarı azaltılarak erkek tipi saç dökülmesinin önlenebildiği ve bazı erkeklerde saçın tekrar büyüyebileceği yapılan araştırmalarla gösterilmiştir. Bu bulguların sonucunda, bilim adamları yeni bir tedavi geliştirmişlerdir. Bugün erkek tipi saç dökülmesini önlemek için için daha önce hiç olmadığı kadar çok seçenek vardır.

Kadınlarda Saç Dökülmesi

Yaklaşık olarak her 5 kadından biri yaşlılık, hastalık ve menopoz sonrası oluşan hormonal değişiklikler gibi nedenlerle saç dökülmesi yaşamaktadır.

Kadınlarda saç dökülmesi erkeklerdeki gibi yama tarzında olmaz. Bunun tersine kadınların saç derisinde yaygın bir dökülme ve incelme meydana gelir. Bu sorunu aşmak için bazı kadınlar peruk ya da postiş tarzı aksesuarlar kullanır. Bazıları ise saça yüzeysel olarak uygulanan bazı ilaçlar kullanırlar. Bu ilaçların etkileri kişiye göre değişkendir fakat genelde yeni saç büyümesini uyarmadan, olan saçların dökülmesini engellemek yönündedir.

Özellikle mini greftler, saçlarda seyrelmenin olduğu alanları dolgunlaştırmak için bu hastalarda iyi bir seçenektir. Verici alan olarak saç tellerinin daha yoğun olduğu, başın arka kısımları kullanılmalıdır. Flepler ve doku genişletme işlemleri ise saç kaybının çok fazla olduğu hastalarda kullanılabilir.

Eğer saçlarınız için cerrahi bir girişim düşünüyorsanız şunu unutmamalısınız ki bu işlem saçlarınızdaki dökülmeyi önlemez fakat seyrelmiş olan alanlarda daha doğal ve dolgun bir görüşüm sağlar. KADINLARDA GÖRÜLEN erkek tipi saç dökülmesi:

TİP I: Tepe bölgesindeki saçlarda, ön saç çizgisinin 1-3 cm gerisinden başlayan gözle görülür seyrelme

TİP II: Tepe bölgesinde ileri derecede seyrelme

TİP III: Tümüyle saçsız tepe bölgesi Erkek ve kadın arasındaki farklar:Kadınlarda saç dökülmesi erkeklerdekinden daha geç başlar. Erkeklerde yaş ilerledikçe saç dökülmesinin görülme sıklığı artar. Kadınlarda böyle bir artış gözlenmez.

Kadınlardaki saç dökülmesi geniş alanları etkiler. Erkeklerde ise çoğunlukla arka ve yanlardaki saçlar korunur, buna karşılık önler ve tepe bölgeleri açılır.

Kadınlarda çoğunlukla ön saç çizgisi korunur. Erkeklerde ise ergenliğin başlamasıyla birlikte ön saç çizgisinin gerilemesi karakteristiktir.

Erkeklik hormonlarının saçı dökülen erkeklerde daha fazla olduğu varsayımı yanlış bir inanıştan ibarettir.

DOÇ. DR. LÜTFİYE ERSOY

Dr. Özer ARICAN

SAÇ DÖKÜLMESİNE KLİNİK YAKLAŞIM

SAÇIN ANATOMİK VE HİSTOLOJİK YAPISI

Kılın fizyolojik fonksiyonları son derece önemli olmakla birlikte, dokunma reseptörü olarak kısmî bir görevi dışında insanlarda hayatî fonksiyonları yoktur. Bunun dışında her iki cinste kıllanma özellikleri sekonder seks karakterlerindendir. Kıl follikülü yüzeyel epitelyumun çorap şeklinde kıvrıntısıdır. Bu kıvrımları her birinin tabanında, dermiste bir genişleme yer alır. Kıl folikülleri, folliküller dermis içine doğru sokulmuşlardır. Bunlardan uzun olanları SC tabakaya kadar uzanır. Follikülün orta kısımları ile dermoepidermal bağlantı arasında oblik bir kas ( ARREKTÖR PİLORUM ) yer alır. Bu kasın üzerinde bir veya daha fazla sayıda sebase gland yapısı ve bazı vücut bölgelerinde de apokrin glandlar foliküle açılır.

Embriyolojik hayatın 9. haftasında ilk olarak kaşlar, üst dudak ve çenede kıl follikülleri belirir. 8 22. haftada tüm follikülerin gelişimi tamamlanmıştır. 8 Vücut yüzeyi genişledikçe folliküllerin yoğunluğunda bir azalma olur. Normal şartlarda, adult hayatta yeni folliküllerin gelişmeyeceği kabul edilir.

Yaşa ve hormonların etkisine göre farklı follikülerden farklı tipte kılar üretilir. İnsanlarda prenatal dönemde vücut yüzeyi ince, yumuşak, medullasız ve genellikle pigmente olmayan kıllarla kaplıdır ( LANUGO ).

Doğum sonrası kıllar iki tiptir: 1)Yumuşak, medullasız, bazen pigmente nadiren 2 cm'den daha uzun olan VELLUS kılları. 2)Daha uzun, kalın, medullalı ve pigmente olan TERMİNAL kıllar. Ayrıca bu iki tip arasında İNTERMEDİATE tipler de bulunabilir.

Puberteden önce, terminal kıllar normalde; baş saçlı derisinde, kaş ve kirpiklerde bulunurken, puberteden sonra vellus kıllarından androjenlerin etkisi ile sekonder seksüel karakter olarak terminal kıllar gelişir. 8 Erişkinde total follikül sayısı 5 Milyon civarındadır. Bunun 1 Milyon kadarı başta, 100000 kadarı da baş saçlı derisindedir. Follikül sayısında seksüel ve ırksal değişiklik yoktur.

Alında ve yanaklarda ortalama kıl yoğunluğu 800/cm2 iken uyluk ve bacaklarda bu sayı 50/cm2dir. 8 Vellus kılları en fazla alın bölgesindedir ve her iki cinste de yoğunluk 400-450/cm2dir. Baş saçlı derisinde yaşın ilerlemesi ile belirgin bir azalma olur.

Kıllanma, hem ırklar hem de şahıslar arasında değişiklik gösterir. 8 Pubertede pubik bölgeden başlamak üzere vellus kıllarının yerini terminal kıllar alır. Kıllanma kızlarda erkek çocuklarına nazaran daha erken başlar ( Ort. 11.7-13.5 yaş ). Aksiller kıllar, pubik kıllardan 2 yıl kadar sonra belirmeye başlar. Terminal kıl dağılımı seksüel olgunluk yılları içerisinde artacaktır.

Kıl folikülü longitüdinal kesitte üç parçadan oluşur:

1. Aşağı kısım: Follikül tabanından arrektör pili kasının girdiği yere kadar uzanır.

2. Orta kısım ( İstmus ): Nisbeten daha kısa bir bölümdür. Arrektör pilinin girdiği yer ile sebase duktus girişine kadar uzanır.

3. Yukarı kısım ( İnfundibulum ): Sebase duktusun girişinden follikül ağzına kadar uzanır.

Follikülün alt kısmı, 5 ana kısımdan oluşur:

1. Dermal kıl papillası

2. Kıl matriksi

3. Kıl ( Medulla, Korteks, Kutikül )

4. İç Kök Kılıfı ( İç kök kılıfı kutikülü, Huxley ve Henle Tabakaları )

5. Dış kök kılıfı

Saç Siklüsü:

İnsanlarda sadece inutero ve erken postnatal dönemde gözlenen senkronize kıl aktivitesinin yerini doğumdan sonra 4. aydan itibaren siklik kıl büyümesi alır. Bu siklüsün 3 dönemi vardır. Aktif olan ve 3 yıl devam eden ANOGEN, dejeneratif veya geçiş dönemi olan ve 3 hafta süren KATOGEN ve dinlenme dönemi olan, ~3 ay kadar süren TELOGEN dönem. Herhangi bir zamanda saçlı deri kıllarının ~%84'ü anagen evrede, %2'si katagen evrede ve %14'ü telogen evrededir. Günlük saç büyüme hızı; erkekte alında vellus kıllarında 0.03 mm, kadında uyluklarda 0,21 mm, baş saç derisinde 0,4-0,5 mm kadardır. Kadınlarda saçlı deri kılları erkekten daha hızlı uzarken erkek çocuklarda puberte öncesi kız çocuklardan daha hızlı uzar. Sekse bağlı olmaksızın vücut kıllarının uzaması 50-69 yaşlarında en fazladır. Kılların traş edilmesinin büyüme üzerine bir etkisi yoktur.

Kıl folliküllerinin yaşlanması iki şekilde ortaya çıkar: Kellik ve grileşme. Kıllarda progresif olarak Lanugo tipine dönüşüm olur. Grileşme olayı olgun melanozomlarda total ya da parsiyel kayıp sonucu başlayıp, beyaz saçta tam melanosit kaybı vardır. Saç renk değişiklikleri 3. dekadda ve ilk olarak temporal bölgelerde gözlenir. Follikülün yaşlanması ile kıl büyümesini sağlayan perifolliküler glikoproteinlerde de azalma olur.

Saça renk veren melanositler folliküler matrikste yerleşmişlerdir. Melanositlerin pigment yüklü dentritleri keratinosit farklılaşması boyunca keratinositlere taşınır ve kıl şaftında kortekste yerleşir. Genellikle bir follikül tek tip melanin üretir. Kahverengi/siyah saçlarda Eumelanin, kızıl/sarı saçlarda Pheomelanin görülür. Yeni oluşan saç şaftı pigmentsizdir. Telogene giren bir saçın proksimali de pigmentini kaybeder. Rengin koyuluk ve ton farklılıkları, pigment miktarına, şaft iç yüz değişiklerine ve saçın dışını etkileyen maddeler nedeniyle ışığı yansıtma farklılıklarına bağlıdır. Saçtan pigmentin ve saç kökünde bakır içeren tirozinaz enzim aktivitesinin yavaş yavaş kaybolmasından dolayı saç beyazlaşabilir. Bakır ve Pantotenik Asit eksikliği ile hayvanlarda saçların beyazlaşması mümkün olmuştur.

Saç büyümesine etkili olan faktörler başlıca: 1) Genetik Program ( Saçlar uzun kirpikler kısa olduğu gibi ) 2) Hormonal Faktörler ( Tiroid, sex hormonları, ...) 3) Çevresel Etkenler ( Hava ısısı, iklim, güneş ışığı vb. )

Saçın uzamasını ve keratinizasyonunu etkileyen faktörlerin başında besin maddeleri gelir. Protein yetmezliği saçların dökülmesine, incelmesine ve beyazlaşmasına yol açar. B grubu vitaminlerin gerekli olduğu, A vitamininin ise epitel farklılaşmasını inhibe ettiği için saç dökülmesine yol açtığı gösterilmiştir. Hormonların saç uzamasına etkileri karmaşık olup saç uzamasının çeşitli devrelerinde etkili olabilecekleri ileri sürülmüştür. Tiroksinin saç aktivitesini artırdığı gösterilmiştir. Androjenlerin saç ve keratin molekülünün çapını, saç büyüme siklüsünün süresini değiştirdikleri bilinmektedir;

Saç çok dehidrate bir oluşumdur. %20 su içerir. Saçın büyük kısmını oluşturan keratin moleküllerinin suda çözünürlüğü hiç denecek kadar azdır. Saçta keratinden başka çok az miktarda hücre zarı, çekirdek ile bazı sitoplazma organellerinin artıkları, karbonhidratlar, fenoller, üre, ürik asit, inorganik elementler, serbest amino asitler gibi suda çözünür maddeler de vardır.

Keratin, ektoderm kaynaklı hücrelerin sitoplazmalarında bulunan dirençli bir proteindir. 20 amino asitin tamamı yapısında yer alamakla birlikte en fazla Sistein en az da Metyonin görülür. Yapılan çalışmalarda saçta bulunan C, H, N, S ve P'un yaş, cinsiyet ve ırka bağlı olmadığı tesbit edilmiştir. Saçta da fosfolipitler, kolesterol ve yağ asitleri bulunabilir.

Pseudopelad:

Pseudopelat, saçlı deri içinde dağılmış yuvarlak veya oval fildişi renginde alanlar halinde görülen alopesinin skatrizan bir formudur.

Klinik Görünüm :

a) GENEL GÖRÜNÜM: İrregüler, yuvarlak veya oval fildişi renginde saç kaybı alanları saçlı deri içinde dağılmıştır. Lezyonlar hafifçe depresedir ve sıklıkla karda ayak izi gibi tanımlanır. Özellikle son dönemlerinde alopesik alanlar içinde normal folliküler yapıların kaybı şeklinde görülür. Patchlerin genişleyen kenarlarında perifoliküler inflamasyon vardır.

b) DAĞILIM: Hastalık posterior veya temporal bölgelerden başlayabilmesine rağmen genellikle verteks öncelikle tutulur.

c) KLİNİK GİDİŞ: PP yıllarca değişen bir zamanda aktivite ve sönmelerle yavaş olarak ilerleyici bir karakter gösterir. Genellikle multiple patchler yavaş olarak meydana gelir ve daha geniş alopesik alanlara dönüşür. İrreversible skarlaşma ile spontan rezolüsyon görülür. Hastalık total saç kaybına ilerlememesine rağmen kozmetik deformite olabilir.

d) SEMPTOMLAR: Bazen olan pruritus dışında asemptomatiktir.

Tanı ve Ayırıcı Tanı: PP özellikle LE ve LP gibi skatrizan alopesiye yol açan diğer nedenlerden ayırt edilmelidir.

a) DERİ BİOPSİSİ: Tüm skatrizan alopesilerde olduğu gibi eğer tanı şüpheli ise gereklidir. Hastalığın erken dönemlerinde mononükleer bir perifolliküler infiltrat follikül duvarlarını istila eder ve saç folliküllerinin destrüksiyonu ile sonuçlanır. Bu inflamatuar pattern LE ve LP'dan ayırt edilmelidir. İlerlemiş dönemlerde folliküler ve sebasöz glandlar kaybolur ve fibröz bandlar oluşur. Yazık ki bu diğer SA'lerin son dönemleri ile ayırt edilemez. Bu nedenle biopsi örnekleri skatrizan alanların kenarlarından alınmalıdır ve inflamasyonun olduğu folikülleri de içermelidir.

b) İF ÇALIŞMALARI: Biopsi örneklerinden yapılan IF çalışmaları LE'da (+) iken PP'da (-) dir. Tedavi: Bazen İL ya da Sistemik steroidlerle geçici remisyonlar elde edilmesine rağmen maalesef ortak bir etkili tedavisi yoktur. Prognoz: Birçok alevlenme ve remisyonlarla intermitant bir gidişten sonra PP sonuçta inaktif veya kendiliğinden sönen bir hal alır. Bazen yeniden saç çıkışı için potansiyel olmayan diffuz bir alan kalır. Şiddetli SA ile birlikte kozmetik ve emosyonel travma hariç tutulursa hastalar sağlıklı kalır.

TRAVMATİK ALOPESİ: Travmatik Alopesi ( TA ), traksiyon, sıcak taraktan yanıklar, tekrarlayan basınç, termalyanıklar, kimyasal yanıklar veya saçlı deriye direkt fizik travmalara sekonder olarak oluşan genellikle skar bırakan saç kaybıdır.

Klinik Özellikler: Genellikle saç kaybı fokaldir ve travmanın tipini yansıtan biçimdedir. Diğer SA'lerde olduğu gibi genellikle folliküler açıklıklar kaybolur.

Bununla birlikte saçlı deri DLE'de olduğu gibi kronik infl. olaylardaki gibi sert ve immobil olarak görülmeyebilir.

Dağılım:

1. Traksiyon Alopesisi: özellikle saçlı derinin temporal kenarlarında at kuyruğu ve sıkı örgü nedeniyle , oval ya da lineer saç kaybı alanları ile karakterizedir.

2. Sıcak Tarak ( Saç Maşası ) Alopesisi: Folliküler dejenerasyon send. olarak da bilinir. Esas olarak kıvırcık saçlara sahip zencilerde görülür. Tepeden başlar ve periferik olarak ilerler.

3. Basınç Alopesisi: Sıklıkla sırt üstü yatan infantların occipital bölgelerinde görülür.

4. Akut Şiddetli Travma İle Birlikte Olan Alopesi: Yanıklar, fön veya şiddetli traksiyonu içerir. Genel olarak yaralanma bölgesine lokalizedir.

Klinik Gidiş: Basınç ve traksiyon gibi hafif ancak sürekli travma progresyon ile sonuçlanır. Ancak başlangıçta alopesi reversibledır. Sonuçta tekrarlayan travma belirgin saç kaybına neden olur. Akut ve şiddetli travma genellikle süratle skarlaşma ile sonuçlanan belirgin nonprogresif alopesi ile sonuçlanır.

Semptomlar: Rahatsızlık, hassasiyet veya ağrı travmanın başlangıcında olabilir ve yaralanmanın derecesiyle orantılıdır. Fakat bir kez skarlaşma ve alopesi geliştiğinde olay asemptomatiktir.

Tanı ve Ayırıcı Tanı: Hikaye, klinik görünüm tanıyı kesinleştirir. Tanının şüpheli olduğu durumlarda biopsi faydalı olabilir. Saç folliküllerinin yerini skar dokusunun aldığını ve sebasöz glandların kaybolduğunu gösterir.

Tedavi ve Prognoz: Olayın erken dönemlerinde kronik travmanın kesilmesi alopesinin reversible olmasına neden olabilir. Bir kez alopesi ve skarlaşma olduğunda tedavi faydasızdır. Skarlaşma bir veya birkaç küçük alan ile sınırlı ise travma elimine edildikten sonra primer kapatma ile cerrahi eksizyon uygulanabilir.